16 Mayıs 2015 Cumartesi

Bir Ân.


Güneş doğmak üzereydi o uyurken. Kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşmüştü. Sayıklar gibi bir şeyler mırıldanmış, sonra yavaşça yüzünü güneşe dönmüştü.

 Onu uyurken seyretmek, huzurları giyinip kuşanmaya benziyordu. Gündüzleri durmadan uzuyor, geceleri onu izlemeye yetmiyordu. Bir türlü karar veremiyordu. Güneşin doğuşu mu daha güzeldi ufukta? Yoksa onun aldığı nefes mi yanı başında? Hangisini izlemeliydi, hangisinden vazgeçmeliydi bir an dahi olsa?

Dokunmak istiyordu saçlarına. Saçları, ılık rüzgarlara gebeydi sanki. Göz kapakları, gözlerinin örtüsü; kirpikleri, gözlerinin süsüydü. "Bir göz bir yüze, bir yüz bir sevgiliye ancak bu kadar yakışabilirdi." diye düşündü.

Tenindeki kokunun müptelası olmuştu. Anlam veremiyordu. Böylesine başını döndüren bu koku, nasıl çiçek misali hafif olurdu? Bir çiçeğin kokusuyla böyle zil-zurna nasıl sarhoş olunurdu?

Dudakları, bir aşk şiirini henüz bitirmiş gibiydi. Biraz kıvraktı, biraz da ıslak. Gülüşünü hayal etti. "Uyansa da.." dedi. "Uyansa da yine kahkahalar atsak.."

Gözleri...

-

Güneş doğmak da acele etmişti. Bir bebek misali esneyerek araladı gözlerini. Elleri, hemen gözlerine gitmişti.

-

Onu uyanıkken izlemek, çok güzeldi.
Onu uyurken izlemek, çok daha güzeldi.
Ve öyle bir an vardı ki;
Onu uyanırken izlemek.

İşte o an; her şeye değerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder