Her yeni gün güzelliklere
gebe değil miydi özünde? Yarından korkmanın zehri genzini neden yakıyordu?
Çiçeklenen ağaçlar neden bal
tadında huzur müjdelemiyordu artık? Ilık rüzgarlar neden lezzetli kokular
sunmuyordu?
Unutmak insana özgüyken neden
en çok da o unutamıyordu? Neden her ağladığında hapsoluyordu çocukluğunun
içine? Zamanın duvarlarına çarpmak neyi anlamlı kılıyordu geçmişinde? Jilet kesiği
acıları ne anlıyordu gün yüzüne çıkmaktan? Adını koyamadığı korkuları, huzurları
gölgelemekten ne anlıyordu?
Öfke nöbetleri tutuyordu
ruhu, yüreğinin cepleri oynayamadığı oyunlarla doluydu. Uçurmadığı uçurtmalar
her ağladığında karşısında dururdu.
-
İçinde birike duran
çaresizliği düşünüyordu o sabah. Yarı karanlık sokakta kısa adımlar atarak
ilerliyordu. Saat altıyı vurmuştu, sokak ışıkları hala yanıyordu.
Yağmur henüz dinmişti. Bu yüzdendi
taze biçilmiş çimen kokusu. Dalgaların sesleri martıları uyandırıyordu ve
rüzgarın armonisine karışıyordu martıların çığırtkan günaydınları. Sanki günlerdir
yürüyordu.
O gecenin diğerlerinden farklı
olduğunu biliyordu. Aklına gelmeyen tek şey vazgeçmekti. Çünkü duyuyordu. Geçmişinin
duvarları bir başka kütürdüyordu. Beyninin zulalarını yokladı. Cevaplarına sorular
arıyordu. Bulamadıkça güneş doğuyor, bulamadıkça güneş batıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder