Zamanının en kuytu köşelerine saklamıştı anılarını. Uzandıkça dokunamıyordu onlara. Çocuk olduğu zamanları hatırlıyordu yarım yamalak, erik ağacını hatırlıyordu hala tırmanmaya korkarak. Sonra paslı teneke kutuları geliyordu aklına ve lastiği olmayan sapanı. Sokağın toraman çocuklarını hatırlıyordu, bir de onlardan yediği dayakları. Çocuk olmayı hatırlıyordu, beş dakika önce küsüp, beş dakika sonra barıştığı.
Çocuk olmak, her zaman ızdırap yüküydü geçmişinde. Oynayamadığı oyunları, boynu bükük veballerini yüklüyordu günlerine. Zaman, geçmekten vazgeçiyordu bazen. Dünya duruyordu. Hesabı sorulmuyordu bazı şeylerin ve ödenmiyordu minnet borcu senelerin. Umarsızlık, paçasından akıyordu geçmişinin. Kapalı zarflar misali, gizli kapaklıydı bazı zamanlar. Kilitler ardında, bu günden çok uzaktılar. Babasının annesine indirdiği tokatları hatırlıyordu. İçindeki tarifi olmayan kağıt kesiği acıları anımsıyordu. Baktığı kadar göremediği, aradığı kadar bulamadığı bir yerdeydi gençliği.
Hep böyle söylerdi.
Bir gün bir kapıyı açtı usulca. Kulağa hoş gelen, onu içine çeken bir ezgiydi. Rast makamında 'Yine Bir Gülnihal' çalıyordu eski bir radyo. Zeki Müren onun için söylüyordu ıhlamur kokan kapılar ardında. Ihlamur ki dedesinin evi kokardı. Gitmese olmaz, görmese olmazdı.