27 Aralık 2015 Pazar





Uçurtmalara benim gibi takılıyor gözlerin.
Kayboluşun uçan kuşlarla,
En çok bana benziyor.




23 Aralık 2015 Çarşamba

Serçe Kuşu




Bir akşam üzeri.
Ankara'da.
Engel olamadım, olmadım içimden havalanan kuşlara.
En çok da serçe kuşlarına..
İçimden pür-neşe uçmuşlardı,
Konmak için
Omzuna dökülen saçlarına. 







23 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Kadın



Bir kadın tanıdım.
Uzun zaman önce,
Haklı çıkardı babamı
'Bazı kadınlar..' derdi,
'Öyle senin yazdığın şiirlere benzemez,
Bazı kadınlar şiir olmayı haketmez'
Gülerdi sonra.
Bense çılgına dönerdim.
Çünkü o zaman bir kadın tanımıştım
Çünkü o zaman
Onu çok severdim.


O gün bugün oldu.
Haklı çıktı babam.
Bazı kadınlar
Anlaşılmazmış yaşanmadan.



14 Kasım 2015 Cumartesi

Ömür Dedikleri





Pamuk şeker satarak çıkarırdı nafakasını her günün, kocaman gözlükleri ağır gelirdi solgun yüzüne. 
Olmayan dişlerinin eksikliğiyle gocunmaz; durmadan, hiç durmadan gülümserdi Ali Osman Dede. 
Kıymetlisi Hasibe Nineyi görünce, bir tek ona değince türkü söylerdi gözleri. O malum türkününün her zaman ezberindeydi çünkü sözleri. 

En çok da haziranı severdi, çünkü aralıkta çok üşürdü elleri. Kış geldi mi ellerini ısıtamazdı cepleri. Pamuk şeker de yemezdi kimseler. Bomboş olurdu parklar ve bahçeler. 

Kimsesi yoktu Ali Osman Dede'nin, kimi de Hasibe'ydi, kimsesi de Hasibe. Gecesi de oydu gündüzü de.

Bir türlü ısınmayan, radyo sesleri eksik olmayan barakadan bozma bir odadan ibaretti yaşamak onlar için. Yazları sıcak olurdu elbet ama kışları hep serin. 

Bir küçücük radyosu vardı. Avuç içi kadardı. Bazen Zeki Müren çalardı, bazen de inat edip susardı. Söylenen her şarkı onlar içindi sanki, sıradaki şarkı Hasibe Nine içindi, ve sonraki şarkı yine Hasibe Nine için. 

Ağır aksak yürüyüşü meydan okurdu zamana. Taşı sıksa suyunu çıkarırdı nasıl olsa. "Delikanlıyım." derdi, "Kanım deli!" En çok böyle söylerken gizlerdi titreyen ellerini. En çok da böyle söylerken arardı gözleri gençliğini. 

-

Hasibe Nine'yi kaybettiğinde vurulmuştu kuşlarından. Günaydın demeyi unutmuştu çünkü güneş artık doğmuyordu. Elleri daha çok titriyordu sanki daha çok üşüyordu. 'Delikanlıyım.' dememişti o günden sonra hiç. Radyo dinlememişti. Yaz gelmişti ve ilk defa haziranı sevmemişti. 


*


Gün dedikleri geçmiş, ömür dedikleri bitmişti. Aza kanaat etmişti fakat çoğu bulmaya vakti yetmemişti. 
Öyle ki Ali Osman Dede hiç pamuk şeker yememişti.




13 Kasım 2015 Cuma

Bana ait




Bazen üzüntümü gizlerim.
Mutlu sansınlar isterim.
Üzülürüm bazen,
İnsanım.


Elbet dağ gibiyim.
Ama dağ değilim.


4 Kasım 2015 Çarşamba

Sır Gibi






Tarifsiz bir ışık gibiydi kulağına dokunan. Kimsesiz bir ezgiydi sanki. Onu kendine çeken, yaklaştıkça derine en derine indiren. 

Kapı aralık kalmıştı. Ihlamur misali bir koku, o adını anımsayamadığı ezgiyle yayılmıştı. Yanıp yanıp sönen sokak lambası bir şeyler mırıldanıyordu sanki. İnce bir vızıltı o enfes sese karışıyordu. Rüzgar, her yaz gittiği sahil kasabasını anımsattı aniden. Alnının terlediğini hissetti. Avuç içleri ise buz kesmişti. Jilet kesiği gibiydi içindeki his. Keskin ve olabildiğince derindi. 

*

Katladı, kaldırdı. Öylece kenara koydu süslü lafları. His denilen şeyin boğazındaki düğümden ibaret değil miydi varlığı?  Onu anlatmak için süslü laflara ne gerek vardı? Dosdoğru söylese anlatılmaz mıydı?


Bir derdi vardı sır gibi sakladığı, anlatsa olmaz. Sussa hiç olmazdı. 

Kapı aralık kalmıştı. Girse olmaz. Girmese durmazdı.

Biz eskiyi yad edebildiği kadar gençti. Ve hep genç kalacaktı.







Tayfun Pala, nicesi mutlu yıllara..

3 Kasım 2015 Salı






Kaç kere hatırlarsınız babanızı gün içinde?
Görmek dahil değil.

Ben, bazen hiç,
Bazen hiç bile değil.





29 Ekim 2015 Perşembe

Ümit Yaşar Oğuzcan, Aşka Vesile





Şairin dediği gibiydi her şey. Mevsim çiçekleri gibiydi gözleri. Çiçek çiçek bakmayı ondan öğrenmişti. 

Aslına bakarsanız her şair biraz da ondan bahsetmişti. Her şiir biraz onunla başlamış, biraz da onunla bitmişti. 

Çok olmamıştı ona aşık olalı. Bir sabah uyanmıştı ve işte hepsi bu kadardı. Sayısını bilemediği, adını duymadığı kitapları okumak gibiydi onu tanımak. Hiç izlemediği filmleri anımsamak gibiydi. Hayatı anlamlı kılmak dedikleri, tam da bu olsa gerekti. Söylemek istedi. Seviyorum dese yetmeyecekti. Bir şiire başlasa bitmeyecekti. İçi tıkabasa doluydu gözleriyle, nasıl dökecekti? 

Önce Ümit Yaşar Oğuzcan'ı düşündü. Sonra ezbere bildiği şiirini, 'Milyon Kere Ayten'i.. 

"Sana uğramayan gemiler batsın!" dedi, "Senden geçmeyen trenler devrilsin.
Kapansın seni görmeyen gözler.
Seni, övmeyen diller kurusun!"

Dili tutulur gibiydi. Kendini bildi bileli ezberinde olan şiiri, neredeyse unutmak üzereydi. Kirpiklerine takılıyordu gözleri, kalbi göğüs kafesine sığmıyordu. 'Kirpiklerinin' diyordu, 'İmkanı yoktu rast-gele dizilmelerinin..' Kirpikleri birbirine değdikçe, uzuyordu dakikalar. Zaman, sancılı bir ağrı gibi geçmek bilmiyordu. Sonu geliyordu şiirin, sesi titriyordu. Sevmek bu kadar kolayken, söylemek neden bu denli zordu?

"Seni övmeyen diller kurusun!
İki kere iki, dört.
Elde var, sen!
Bundan böyle dünyada aşkın adı 'Sen' olsun."

Dedi ve yutkundu. Bundan sonrası herkesçe malumdu.




12 Ekim 2015 Pazartesi

Sancı




Neyi nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum aslında. Cümleler devrildikçe eziliyorum altında. Kelimeler kifayetsiz diyorlar hani, işte tam da öyle. Hangi kelime, hangi cümleye?
İçimde heryer heryerde.

Eskiyi anımsıyorum ara sıra, eski bir ceketin ceplerini yoklar gibi.. Hatırladıkça anlıyorum, insan olmak dedikleri en çok da bana yakışmıyor şimdi. Beni sahipleniyor oluşunuz geliyor hatırıma, korktuğumda nasıl da saklanırdım küçük bir çocuk gibi arkanıza. Kaplan kesilişinizi hatırlıyorum biri bana bir şey yaptığında.. Ve sonra sizi nasıl kaybettiğim geliyor aklıma. Yırtılıyor sanki ciğerlerim, ben böyle bir acıyı ömrümde hiç görmedim.

Bir kelime olsa şimdi mesela. İçimdeki tüm anlatılacakları derleyip toplasa. Ya da bir cümle kurulsa şimdi. Tüm pişmanlığım, o sancılı gecelerimle gün yüzüne çıksa. Bir mektup olsa ya da. Ben yazsam gidip sizin içinize dokunsa..

Ama olmuyor işte. Doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor. Öylesine bir zamandayım ki bazı kelimeler bazı anlamlara gelmiyor. Acı dediğin de büyüdükçe cümlelere sığmıyor.  

Gidişinizden beri, kaybolmuş bir çocuk gibi hissediyorum kendimi. Hep dönüp gelecekmişsiniz gibi sanki. Bir sabah uyanınca baş ucumda olacaksınız, kimbilir belki.

O zehirli hatayı yaptığım gün gibi karanlık her yer. Gittiğiniz şehirlerde sabah olmuyor. Çiçek dediğin buralarda zaten hiç açmıyor. Kuşlar dönmüyor göçlerinden. Yağmurun da yağmak gelmiyor içinden.. 

Ben aslında gelmeyeceğinizi biliyorum. Çok oldu keseli umudumu. Yüzünüzü zar-zor hatırlıyorum, sesiniz siliniyor kulaklarımdan. Bir tek kalbinizi hatırlıyorum, beni bir zamanlar içinde saklayan. 

Bazı geceler adını hiç bilmediğim sokaklarda buluyorum kendimi. Hala, hala imkansız bir umutla; sizi bulurum sanıyorum. Belki bir sokak size çıkar sonunda. Belki bir gece sabah olur sizi bulunca.. Ama olmayacak işte, olmayacak dünya tersine dönmedikçe. 

Pişmanlığı boyundan büyük olunca insanın, işte böyle oluyor. Ne anlatsa, ne yazsa, ne söylese bir türlü anlaşılmıyor..






Merve ve Özge'ye.
 Beni unutmamaları ümidiyle.

11 Ekim 2015 Pazar

Ankara'da Bir Gece





Dudakları kuruyordu. Ellerinde başlayan titreme, tüm vücudunu sarıyordu. 

Yağmur olabildiğince sakin yağıyordu. Sanki incitmek korkuyordu dalındaki kuşu. Aksine zil-zurna rüzgar, yağmur damlalarını örseliyordu. Ne yağmur dosttu rüzgara, ne rüzgar barışıktı yağmurla. Bir savaş misali akıp gidiyordu zaman çığlık çığlığa. 

Ağaçlar ıslanıyordu ve kuşlar çekinmişlerdi yuvalarına. Kendine hayrı olmayan sokak lambası umarsızca yanıp yanıp sönüyordu.

Hangi sokakta olduğunu düşünmüyordu hiç. Hangi şehirdeydi bilmiyordu. Zaman kayıp gidiyordu titreyen ellerinden. Yaktığı sigaralar arka arkaya tükeniyordu. 




27 Eylül 2015 Pazar

Çünkü



Bundan sonra,
Bizi bilmez kimseler.
Çünkü anlatamam,
Çünkü devrilir cümleler.

Bundan sonra,
Bizi anlamaz kimseler.
Çünkü konuşamam,
Çünkü yetmez kelimeler.


Bundan sonra,
Bizi dinlemez kimseler.
Çünkü söyleyemem,
Çünkü kavuşmaz bulutlarla çimenler.


Bizi,
Leyla ile Mecnun bilir.
Aslı ile Kerem
ve
Zühre ile Tahir.
Çünkü derdimiz onlarda gizlidir.



26 Eylül 2015 Cumartesi

Bulut Misali


Şimdi yazdan kalma rüzgarların ezgilerini dinliyorum bembeyaz bulutların altında.

Gözlerim bulutlara takılıyor, 'uzansam dokunacakmış gibi olma'nın zihnime nakşettiği hayallerin hatrına, uzatmıyorum ellerimi. Çünkü bulutlar, onlara dokunabilme ihtimalim kadar bulutlar zihnimde.

Beyaz ki en çok buluta, bulut ki en çok gökyüzüne yakışır içimde. Yeryüzündeki onca rezilliğin tek veziri değil mi  ki bulut?

Yazdan kalma rüzgarların ezgilerini dinledim bembeyaz bulutların altında bir gün ve içimdeki karanlıklardan utanır olmuştum o günden sonra. Neden karanlıklara mahkumdu ruhumun sokakları? Neden beni zerre sevmeyenleri konuk etmiştim gönlümün saraylarında? İzzet-i ikrâmların kusursuz oluşu kaçıncı kez heba olmuştu? Kaçınçı kez düşüyordum hayata küsmenin kör kuyularına?

Derin iç çekişlerimi yırtıp attım. İç çekişler ne işe yarardı ki bulutlar ciğerlerine dolmadıkça? Izdırap kokan uykulara niyet etmedim o günden sonra. İlk adım ayakkabıları giydirdim ruhuma ve her adımda yaklaştım bulutlara.

-

"Aşk ki bulutlara dokunmaktı gözlerinde, aşk ki bulut olmaktı gökyüzünde" demişti elleri huzur kokan sevgili. Yüzüme dokununca bulut bulut olmuştu tenim. Martılar koparmıştı çığlıkları, balıklar dolmuştu ceplerine denizin.

O gün bu gün oldu.

Günaydın'lar aydınlatır günleri..
 Ve kulaklarıma dokunan sesi; ılık ılık mevsim rüzgarları sanki..
Mevsim ilk bahar..
Mevsim güneş ve mevsim bulut.

"Beni sev." dedi. "Beni sev ve geçmişi unut."

19 Eylül 2015 Cumartesi

Bazı Kişiler




Bir gün,
Birinci tekil kişi,
İkinci tekil kişiyi sevdi.


*

Yapabilirdi.
Çok basitti.
Karşısına geçecekti.
Söyleyecekti.

Düğümlense de dili,
'Olsak mı?' dedi.
'Olsak mı Birinci çoğul kişi?'


Kabul edildi teklifi.
Artık çok mutluydu Birinci tekil kişi.
Günler geçti.
Çiçek açtı, 
Böcek uçtu.
Bir sabah oldu.
İkinci tekil kişi gitti. 
Çünkü Üçüncü tekil kişi'yi sevmişti.
Bizim saf, kendini birinci zannetmişti.


*
Kıssadan hissesi, 
Birinci tekil kişi 
Becerememişti bu işi.



13 Eylül 2015 Pazar

Bir Tekliftir Papatya




Çiçeklere getireceğim aslında lafı. Gökyüzüne varacak söyleyeceklerim.
Öylesi cümleler var ki şimdi içimde.
Yeri gelecek bu gece tüm söyleneceklerin. Yeri gelecek sevdiğin çiçeklerin ve hiç okumadığım şiirlerin.

Şimdilerde ben, seni seninle keşfetmekteyim. Uyandığında nasıl oluyor gözlerin? Tutmadığımda çok mu üşür ellerin?
Söylesene, hangisini seversin renklerin?

Şimdilerde,
Şimdilerde ben seni, seninle bilmekteyim.

..


Uçurtmalara benim gibi takılıyor gözlerin. Bana benziyor öfkelenişin.
Uçuramadığın uçurtmalara
Kinin ve nefretin,
Bana benziyor.
Kayboluşun uçan kuşlarla
En çok bana benziyor.


*
Aslında ben dönüp dolaşıp sana getireceğim lafı. Sana diyorum sana. Anlasana!


İznin olursa,
Bu geceden sonra
Attila'nın hatrına
Süreya'nın aklına
ve
Bana olan aşkına
Papatyaları ben getireyim.


En çok ki papatya gördüğünde güler gözlerin.
Ve en çok papatyaları seversin.




Bilirim..

31 Ağustos 2015 Pazartesi




Bir şiirim var dilimde 
Hiç yeri gelmeyen 
ve
Bir gidenim var içimde 
Hiç geri gelmeyen 




29 Ağustos 2015 Cumartesi

Hiç



-2-



bir baktım da
ne sen gülüşüne aşık olduğum aşksın
ne de ben gülüşüne bakmayı maharet sayıyorum
seni seviyor muyum artık
hiç sanmıyorum




27 Ağustos 2015 Perşembe

İnsan




Sonu gelmiyordu bazı şeylerin. Çaylar bitmiyordu içmekle. Rüzgar azalmıyordu esmekle.
Gözleri gözlerime değdiğinde, şiirler dökülüyordu kirpiklerinden. O şiirler ki, susmakla bitmiyordu, anlatmakla geçmiyordu. 


Lamı cimi olmuyordu bazı dertlerin. Ateş misali yakıp geçiyordu.


Öyle ya;
Ateş yakmakla yükümlüydü. Zaman geçmekle, insan da çilesini çekmekle.


8 Ağustos 2015 Cumartesi

Bir Gece



Adını hiç bilmediği sokaklarda buluyordu kendini. Elleri ceplerinde yürümenin içini titreten yalnızlığını hissediyordu. Zaman şakaklarında atıyordu sanki. Islak rüzgar, gerilmiş boynuna çarpıyordu. Şahdamarından alev alev yanan göğsüne doğru akıyordu. Elleri buz kesmişti, kulakları neredeyse donmuştu. Avaz avaz bağırmak istedi. Kusmak istedi nefretini. Her şeye yeterdi ama bir tek buna yetmiyordu cümleleri. Neresinden çekip, neresinden çevirecekti?

Sustu. Uzaklardan bir martı sesi duyuldu.  O keskin iyot kokusu yeniden ciğerlerine doldu. Oldu olası sevmezdi denizi. Çünkü, o sakin sahil kasabalarına hiç yolu düşmemişti. 

-

Sabahın olmasını istedi bir an. Hiç bilmediği bir yerdeydi. Hiç dönmediği köşebaşları, hiç edinmediği arkadaşları olmuştu. Buraya nasıl gelmişti? Neden burada durmuştu? 

Yanıp yanıp sönen sokak lambasına takıldı gözü. Kalbinin soluk soluğa atışını hissetti. Kalbi, içinde öylesine duran bir et parçası değildi. Zihninin boş duvarlarında yankılanıyordu sesi. Dudakları uyuşuyordu ve rüzgar tokat gibi çarpıyordu. Sabah henüz oluyordu. Sokak lambaları hala yanıyordu.

Bazı geceler neden böyle son buluyordu? Sorular kolaydı ama cevapları yoktu.


29 Temmuz 2015 Çarşamba

Gerekli'lik Hali



Kirpiklerinden dökülürken bu şiir,
Ben sana gerektim
Sen bana.


Attila gibi sevmek,
Süreya gibi beklemek,
Ve
Nazım gibi ölmek;
Benim ne'me gerek.

*

Bir ve tek..
Bana, sen lazım
Bana, sen lüzum
Bana, sen gerek.



15 Temmuz 2015 Çarşamba

Araf




İki aşk arasındayım.
Biri beni bilmiyor.
Biri artık tanımıyor.

-

Öyle bir zaman ki;
Bazı şiirler, yağmurun dinmesini
Bazı uzaklıklar, mektubun gelmesini beklemiyor.



Ah



Anlamak ister gibi yokluyorum bu gece içimi. Hiçbir sızı yok. Geçmişin ağırlığı yok üstümde. Yolunca yordamınca unutmuşum unutulması gerekenleri.


Ah, Sayın Süreya
Buna dair de bir şiir söylemeliydin.


11 Temmuz 2015 Cumartesi

Bir Lahza




Gün doğmak üzereydi,
Zaman durmak üzere.
Çiçek açmak üzereydi,
Yağmursa yağmak üzere.

Uçurtmalar havalandı birden kuşlar eşliğinde.. Serçenin yüreği hızla çarptı kanat açtığında.Çiçekler, güneşe döndüğünde renklerini, o yorgun kedi serçeyi kovalamaktan vazgeçti. 

Martılar balıklara aşık oldular, balıklarsa uçmaya. Dalgalar, sahille tutuldular, rüzgarlarsa dalgalara. Göz açıp kapayıncaya kadar, hepsi zamanı unuttular.

*

Ve birden dağıldı bulutlar. Bir arı, bir menekşeye kondu. Bir anne, şefkatle bebeğine dokundu. Bir amca yavaşça doğruldu ve bir çocuk körebe oldu. Bir teyze az önce ıhlamur kaynattı. Biraz yağmur yağdı, biraz güneş açtı. Fesleğen koktu tüm sokaklar ve ıhlamur kokusu evin odalarına yayıldı.

Bu sabahtı; elimi tuttuğu an, hissettiğim sanırım bu kadardı.






7 Temmuz 2015 Salı

Kim Kime?





Olmayışının da manası var aslında.
Ya,
Bir gün herkes sevdiğine kavuşursa?
Nasıl olacak o zaman dünya?
Düşünsene..
O bana, 
Ben sana,
Sen ona,
O başkasına.
Kim kime? 
Dum duma. 

Piraye gelsin.
Bence hepimiz muhtacız ona.




5 Temmuz 2015 Pazar

Bir Adam




Zamanının en kuytu köşelerine saklamıştı anılarını. Uzandıkça dokunamıyordu onlara. Çocuk olduğu zamanları hatırlıyordu yarım yamalak, erik ağacını hatırlıyordu hala tırmanmaya korkarak. Sonra paslı teneke kutuları geliyordu aklına ve lastiği olmayan sapanı. Sokağın toraman çocuklarını hatırlıyordu, bir de onlardan yediği dayakları. Çocuk olmayı hatırlıyordu, beş dakika önce küsüp, beş dakika sonra barıştığı.

 Çocuk olmak, her zaman ızdırap yüküydü geçmişinde. Oynayamadığı oyunları, boynu bükük veballerini yüklüyordu günlerine. Zaman, geçmekten vazgeçiyordu bazen. Dünya duruyordu. Hesabı sorulmuyordu bazı şeylerin ve ödenmiyordu minnet borcu senelerin. Umarsızlık, paçasından akıyordu geçmişinin. Kapalı zarflar misali, gizli kapaklıydı bazı zamanlar. Kilitler ardında, bu günden çok uzaktılar. Babasının annesine indirdiği tokatları hatırlıyordu. İçindeki tarifi olmayan kağıt kesiği acıları anımsıyordu. Baktığı kadar göremediği, aradığı kadar bulamadığı bir yerdeydi gençliği.

Hep böyle söylerdi.


Bir gün bir kapıyı açtı usulca. Kulağa hoş gelen, onu içine çeken bir ezgiydi. Rast makamında 'Yine Bir Gülnihal' çalıyordu eski bir radyo. Zeki Müren onun için söylüyordu ıhlamur kokan kapılar ardında. Ihlamur ki dedesinin evi kokardı. Gitmese olmaz, görmese olmazdı.

29 Haziran 2015 Pazartesi

Bir Rüya



* taze demlenmiş çay kokusunu anımsadı zihninde. Uyanmak istiyor fakat gözlerini açamıyordu. Yorgundu.

Sabah henüz oluyordu. Kıpkırmızı güneş, lacivert gökyüzünde nöbetini devralıyordu. Ne muazzam şeydi güneşin geceye başkaldırışı..

Kuşlar ki yine erken uyanmışlardı. Çığırtkan günaydınları yankılanıyordu boş sokaklarda. Rüzgar, çayın kokusuna karışıyordu. 

Yine aynı çiçekler kokuyordu. Çiçek ki, kokusunu aldıkça içi içine sığmıyordu. Avluda koşup oynayan çocuklar misaliydi yüreği. Zihninin kontrolünü kaybetmişti. Ellerini hatırlıyordu, her dokunuşu şiirler okuyan ellerini. Sonra gözlerini hatırlıyordu, gökyüzü gibi bakan gözlerini.. Göz kapaklarının içine gizlemişti resimlerini. 

Çiçek kokusu genzini yakıyordu. Çiçekler, Onun gibi kokuyordu. Elinin yandığını hissetti. Elini ne zaman tutsa böyle hissederdi. Sonra yüzü yanardı, sonra duymaz olurdu çınlayan kulakları. 'Uçmak, böyle bir şeydir bence.' demişti bir keresinde.
'Nice kalemler tuttum yazamadım. 
Nice şiirler yazdım anlatamadım. 
Nice günler oldu, nice aylar doldu.
Ben onsuzdum, hiç yaşamadım.' dediğinde dolardı hep gözleri, gözleri ıssız bir elaydı.
Gözleri, Onu gördükçe başına belaydı.


* gözlerini araladı. Her yer karanlıktı. İçinde o keskin sızıyı hissetti. Ürperdi. Yine mi geceydi, yine mi kimsesizdi?




25 Haziran 2015 Perşembe

Herkes

..

Bazı cümleler bazı kelimelere yetmezler ve bazı geceler bazen sabahlarla bitmezler. Herkesin adını koyamadığı bir sızısı vardır içinde.. En kuytusunda, en derininde. Kaçtıkça kurtulamadığı, gittikçe bir türlü varamadığı.. Bir derdi vardır herkesin, sustukça çoğalttığı. 

'Bir türlü vazgeçemediği' vardır herkesin, gül kurusu kokan sandığında sakladığı. Korkuları vardır, gün yüzüne çıkaramadığı ve inadına gülüşleri vardır herkesin, dertlerini hafife aldığı.


Bazı dertler, zamana bıraktıkça geçmezler. Aslında dertler, yaşadığın kadar bitmezler..

*
Gün doğar, gün batar..
Kimi ölür, kimi kalır..
Herkes, herkesin derdine sağır ve herkesin yükü kendine ağır..



24 Haziran 2015 Çarşamba

Bazı Kadınlar ve Ben




Hani bazı duygular vardır anlatamadığımız.
Bazı şiirler vardır hani,
Bir dizesinden tutup da hatırladığımız.
Bazı yüzler vardır,
Aşina olup bir yerlerden çıkardığımız.
Hani bazı cümleler vardır,
Devrik olsa da kurduğumuz.
Sonuna gelince başını unuttuğumuz.

*

Bazı duygular var anlatamadığı.
Bazı şiirler var,
Bir dizesinden tutup hatırladığı.
Bazı yüzler var,
Aşina olup bir yerlerden tanıdığı.
Bazı cümleler var,
Devrik olsa da kurduğu.
Bazı şarkılar var severek söylediği.
Sokaklar var,
Kaybolmak nedir bilmediği.

-

Çok güzel kadınlar var.
Şiirleri seven,
Serçe parmağından öpen,
Vazgeçmeyi bilmeyen..

Ve bir de ben varım ki;
O kadınlara hiç rastlamadım.






İşte Bütün Mesele




Boşa koydukça dolmuyor,
Doluya koydukça almıyor.
Bazı sabahlar şairin dediği gibi olmuyor..


*


Bu ne demek biliyor musunuz?
Bu ne demek herkes biliyor.
Bir bardak çayı karıştırmaya gücümüz yetmiyor.



22 Haziran 2015 Pazartesi

İzahı Olmayan Bir Şey; Aşk.



Lakin gözleri mevzu bahis olunca
Hele ki elleri
Aklı karışıyor insanın.
Bir rüyanın gerçeğe dönüştüğü an misali dudakları
Elde değil 
Çıkmıyor akıldan.

Ellerinin tazeliği saçlarının gölgesine değdiğinde
Terazisi bozuluyor şairliğin.
Bir şiirlik canım kalıyor geriye,
Vur öldür,
Henüz yan yana gelmemiş kelimelerinle..
*
Elimin uzanamadığı dallara konan kuşlar,
Uzanıp tutamadığım bulutlar,
Uçamayan uçurtmalar.
Hepinize selamlar.


-

Bundan sonrasının zordur izahı.
Dokunursam izi kalır 
Konuşursam ahı.



16 Haziran 2015 Salı

Hüküm




Ben senin her halini bilirim
Bitkilerinin şekillerini
Ağızından narlar ve buğdaylar toplayan
Ve sonra uçup giden kuşların isimlerini.

-

Hükmederim her şiire senin sesinle.
Hükmederim ellerinle.

Saltanat kaldırılmadı hala şiirde.
Sultan da benim,
Selim de..




11 Haziran 2015 Perşembe

Yetinmek






Kaçıncı sabaha açmıştı gözlerini, kaçıncı kez gündüzün içindeki gecedeydi. Uyanmak, çekilecek dert değildi.
Zamanın ağır aksak ilerleyişi anbean arttırıyordu sancılarını. Sancılar ki dayanılacak gibi değildi.

Dünden biraz fazla, yarından biraz az gibiydi.
Bir duyguyu anlamak için hissetmek mi gerekti? Yazmaktan konu açılmıştı ki yazmıştı aşık olmayı.

'Günün birinde' diyerek başlayan cümleler belki'lerle sürecekti elbet. Kimbilir siyahın hangi koyusunu giyinerek, hangi karamsarlıkla bitecek. Bunu bilmek için şart mıydı üzülmek?

Peki ya sevmek? Uçmayı anlamak için yetmez miydi kuşları sevmek?

-

Yetmemişti.







10 Haziran 2015 Çarşamba

Bazı Kelimeler




Bir kitap basılmış olsa şimdi, 
Bir şiir okunsa 
Ya da,
Bir mektup yazılsa.
Anlatsa size..
İçinden çıkamadığım sokaklarımı,
Deli uğraşlarımı
ve 
Boşa çabalarımı.

-

Ama olmuyor işte.. 
Bazı kelimeler bazı anlamlara gelmiyor.













8 Haziran 2015 Pazartesi

Aşk





Suratında tanıdık bir gülümseme
Silsileli ve gamzeli
Kapıda kalma aşk
Girsene içeri


Takvimde sıcak Haziran günleri, 
Yüzümde utangaç parmak izleri,
Ve
Ağzımda gün kokulu akide şekerleri
Varken,
Gel otur aşk, 
Tam zamanı şimdi.


Gelişinden miydi güneşin bu denli parlak oluşu?
Günlerdir etekleri zil çalarak doğuşu?
Geleceksin diye miydi?
Böylesine açan çiçekler, 
Ateş böcekleri,
Ömrü uzayan kelebekler.

Gelsene aşk, 
Girsene içeri.

Ne getirdin bana?
Çok mu güzel gözleri?
Elleri peki?
Dokununca yakacak mı tenimi?

-

Dursana aşk!
Ardında bıraktığın kişi, 
Gözleriyle çeliyor düşlerimi.
Çocuk oluyor içimde,
Gün oluyor gecemde..
Kelimesiz şiirlerimi biliyor ezbere.
Beni biliyor benden ziyade.
Beni seviyor seninle.

Gitme aşk, gitme.
Kal bizimle..





5 Haziran 2015 Cuma

Şiir





Bazı kelimeler, bazı dizeleri sevdiyse,
Hangi dizenin gelişi güzel olmaz şiire?
Ya da,
Bir hece, bir ah etmediyse,
Hangi şiir, fütursuzca kıyabilir şairine?


Bir şair ne kadar küsmüşse güneşe, o kadar gökyüzü doldurur şiirlerine. 
Kalp kırdıkça gönül alır, gitmek istedikçe saplanır kalır.
Bir şair, düştüğü kadar kalkar şiirlerinde.
Eksildikçe çoğalır, çoğaldıkça azalır.



Bazı kelimeler bazı anlamlara gelmediğinde,
Kavuşamaz şair şiirine.



İşte bu yüzdendir ki;
Şair olmak kolay be Ademoğlu. 
Şiir olmak esaslı mesele. 

4 Haziran 2015 Perşembe

Kuşlara Dair



-

 Senden ziyadesiyle büyük bir gökyüzü biriktiriyordum içimde. Uzandıkça tutamadığım bulutlar sen kokuyordu. Türlü türlü yıldızlar, başka başka bakıyordu. Kimisi gülüşündü kahkahalar atarak, kimisi küskün oluşundu kın misali susarak.

O güne kadar hiçbir gökyüzünde görmediğim ateş böcekleri dolmuştu benim gökyüzüme. Hiç bir uçurtma, hiç bir ağaçta kalmıyordu çocukları üzmek için. yağmurlar gülümseyerek yağıyordu.Kokun sinmişti, başka türlüsü nasıl mümkün olurdu? Ağaçlar meyveleriyle dokunurdu topraklara. Uzaklardan çocukların şenlikleri duyulurdu.

Bir sabahtı; 
 Ateş böceği, kuş olmuştu. 
Kuşlarsa vurulmuş.

Sen gitmiştin,
Zamansa durmuş.



Ben söylemedim, sen hiç bilmedin.

Bazen,
Vurmak gerekirdi kuşları,
Onları tutabilmek için..

31 Mayıs 2015 Pazar

Unutma'lı




Bardak bardak.
Bir denizi boşaltmaktır,
Unutmak.


Benim bir sol omzum vardı.
Onun gözyaşları.
Bir de avuçları, kirpik dipleri, dudak uçları.



Ne zaman hatırlasam,
Ellerimle katlediyorum martıları.




28 Mayıs 2015 Perşembe

Bir His



Sen gözlerime baktığında derinden,
Üstüme başıma döküldü kirpiklerim.
İçime kokunu çektiğimden beridir,
Bolca şarap ve biraz şiir gibiyim.


Ben ki;
Artık iki kişiyim.
Birisi seni her an bırakıp gittiğim,
Öbürü seni gülüşünden tutup sevdiğim..


O sarhoş olmak dedikleri bana yetmiyor şimdi.
İçimde delice bir his..
Anlatılmaz.
Çünkü bazı şeylerin,
İzi ve ahı olur,
İzahı olmaz.










27 Mayıs 2015 Çarşamba

Çok




Olur da;

Günün herhangi bir vaktinde,

Bulunduğun herhangi bir yerde, 

Aniden,

İnce ve keskin bir sızı gibi

Hatırlarsan beni.



Anla ki çok özlüyorum seni..






25 Mayıs 2015 Pazartesi

Bir Veda.



Bir veda devriliyordu aşkın takvimine. Anılar, o kahkaha dolu anılar doluyordu eski püskü valizlere. Zaman geçmekle yükümlü olduğunu unutmuştu sanki. Hava yağmura durmuş, bulutlar güneşi tutmuştu. Kuşlar, bir kara matemde susmuştu. Şehrin soğuk rüzgarları dudaklarını kurutuyordu son kez.  Ağzında dağılıyordu kelimeler, bir türlü 'Elveda' diyemiyordu. Gitmek istedikçe kalmaya meylediyor ve kalmak istedikçe gitmeye geç kalıyordu. 

Biliyordu. Giderken onu yanında götürecek, kendini de orada bırakacaktı. Otobüsün geri manevrasında tutuklu kalacaktı. 

Elini tutmayı geçirdi aklından. Tutarsa yanacaktı. Kokusunu düşündü. Bir onsuzluğa kaç nefes yeterdi? Kokusunu duymak neden tüm çiçeklere bedeldi? Gülüşüne nasıl veda edecekti? Peki günler, gülüşü olmadan nasıl geçecekti? 

Saatine baktı, vakit tamamdı.. Avaz avaz susmuşken, kirli bir kelime düştü dudaklarından. Giderken ona bıraktığı tek şey, zehirli bir "Hoşça kal" dı. 


Kim gitti, kim kaldı? Hiç bir zaman anlaşılamadı.



Sorusal



Neden girmişti işin içine?
Ya da neden çıkamıyordu?
İşin içinden çıkmak neden bu kadar zordu?


Kim düşmandı ya da kim dosttu?
Her şey nasıl bu kadar birbirine karışıyordu?


Sokaklarının çıkmazlara meyledişi nedendi?


Peki bu güneş, ne demeye doğuyordu her sabah?
Kuşlar neden susmuyordu cıvıl cıvıl?
Solacağı belli olan çiçek, neden açıyordu?



Bilmiyordu.

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Mesele



Çıkıp gelmelerin neresindedir tam olarak zor oluşu? Sevmelerin en zayıf hali değil midir gururlu duruşu? Özlemek, nasıl da kötü biri? Beklemek, ne büyük sabır işi?

-

Aşık olmak; bir iskân ve bir ikamet meselesidir.
İnsan dediğin; duracağı aşkı ve kalacağı kalbi bilmelidir.

-

Mesela ben, serçe parmağından öpmesiz nasıl aşık olunur bilmem. Gülüşünü sevmezsem gözünün içini  bir türlü güldüremem. Pamuk şeker kokusu sarmazsa sokakları, bulutlar yağmura durmazsa, yağmur tam da bana yağmazsa..Olmaz işte, aşık olamam ben.

 Tüm umutlarım, o'nlu zamanların olduğunda; gerçek o'yken, düşlerim istisnasız o'na vardığında, bulutlara uzanıp o'na dokunduğumda.. O zaman işte, en güzel aşık ben olurum. Ferhat'ın gözünde Şirin'in değerini, Mecnun'un içinde Leyla'nın yerini bulurum.


Aşık olmak, kelimelerin kifayetsiz olduğu yerde durur.  
Beklemek, özlemeye kavuştuğunda
Büyü bozulur..
Gurur, aşkı sırtından vurur.


19 Mayıs 2015 Salı

Güzel Günlerin Şairi



Şair olacaksam bir gün,
Güzel günlerin şairi olmalıyım.
Her şiir planladığım gibi gitmeli,
Sonlar hep 'kavuşmalar'la bitmeli.

Ben şair olacaksam bir gün;
Benden başka kimse kırmamalı iki lafın belini,
Kuşlara uzanmamalı cellatların kanlı elleri.

Ben şair olmalıysam,
Uçurtmalar bulutlara takıldığında,
Akide şekeri kalmalı boğazımda.
Öyle bir şiir yazmalıyım ki yazmaktan korkmalı kalem,
Her kelimemle gökten bir yıldız düşmeli,
Mürekkepler kalemlere küsmeli.

Ben şair olacaksam bir gün;
Güzel günlerin şairi olmalıyım.
Eksilerek dolmalı,
Kaybolarak bulmalıyım.


..






Bu şiir, benim acım.

Bu mürekkep, benim kanım.

Oğlumu ne zaman öpsem,

Alnıma sakalları batacak babamın.












16 Mayıs 2015 Cumartesi

Bir Ân.


Güneş doğmak üzereydi o uyurken. Kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşmüştü. Sayıklar gibi bir şeyler mırıldanmış, sonra yavaşça yüzünü güneşe dönmüştü.

 Onu uyurken seyretmek, huzurları giyinip kuşanmaya benziyordu. Gündüzleri durmadan uzuyor, geceleri onu izlemeye yetmiyordu. Bir türlü karar veremiyordu. Güneşin doğuşu mu daha güzeldi ufukta? Yoksa onun aldığı nefes mi yanı başında? Hangisini izlemeliydi, hangisinden vazgeçmeliydi bir an dahi olsa?

Dokunmak istiyordu saçlarına. Saçları, ılık rüzgarlara gebeydi sanki. Göz kapakları, gözlerinin örtüsü; kirpikleri, gözlerinin süsüydü. "Bir göz bir yüze, bir yüz bir sevgiliye ancak bu kadar yakışabilirdi." diye düşündü.

Tenindeki kokunun müptelası olmuştu. Anlam veremiyordu. Böylesine başını döndüren bu koku, nasıl çiçek misali hafif olurdu? Bir çiçeğin kokusuyla böyle zil-zurna nasıl sarhoş olunurdu?

Dudakları, bir aşk şiirini henüz bitirmiş gibiydi. Biraz kıvraktı, biraz da ıslak. Gülüşünü hayal etti. "Uyansa da.." dedi. "Uyansa da yine kahkahalar atsak.."

Gözleri...

-

Güneş doğmak da acele etmişti. Bir bebek misali esneyerek araladı gözlerini. Elleri, hemen gözlerine gitmişti.

-

Onu uyanıkken izlemek, çok güzeldi.
Onu uyurken izlemek, çok daha güzeldi.
Ve öyle bir an vardı ki;
Onu uyanırken izlemek.

İşte o an; her şeye değerdi.

Bir Garip Deve


Yavru deve annesine sormuş: "Anne neden bizim ayaklarımız bu kadar büyük?"
Anne cevap vermiş: "Çölde kuma batmamak için."
Yavru deve tekrar sormuş: "Peki kirpiklerimiz neden bu kadar gür."
Anne tekrar cevap vermiş: "Çölde kum fırtınaları çıktığında gözlerimize kum kaçmasın diye."
Merakını yatıştıramayan yavru deve tekrar sormuş: "Neden hörgüçlerimiz var?"
Anne tekrar sabırla yanıtlamış: "Çölde uzun süre susuz kalabilmemiz için."
Sonunda yavru deve dayanamamış ve sormuş: " Peki o zaman bizim hayvanat bahçesinde ne işimiz var?"


Haydi bakalım,  ayıklayalım mı şimdi taşın içinden pirinçleri?
Hangimiz tam da olmak istediği yerde ki? Üç buçuk atan çok, dört dörtlük olan yok.

Yaşamak dedikleri, on ikiden vuramamak değil mi? Her gün yeni bir ok, yıllar geçse de tek isabet yok.

İnsan dediğin; en baştan, hep baştan denesin. Yavru deveden farklı olanlar, gelsin kaleye mum diksin. 

14 Mayıs 2015 Perşembe

Elalem Ne Der?


Sen bu kafayla böyle burnunun dikine devam et.
Hadi mi oradan diye soran olacaktır elbet.

Elalem ne der? Ama'sı büyük keder.
Bırak artık düşünme, artık yeter!

...Bal yapanlar çiçeklere konuyor baksana, kuzucuklar taze çimen arıyor. Şen kahkahalı çocuklar, masum oyunlarını oynuyor. Sokaklar senin geçmeni bekliyor...

Elalem ne der? Duymazdan gel, boşver.
Torba değil ki ağızları büzesin.
Değersiz misin niye kendini üzesin?
Sen var olduğun kadar güzelsin.
Elbet kendine yetersin.

Elalem ne mi der?  Sen dinlersen eğer, ağzına geleni söyler.
Önce canına okur, yetinmez bir de kefenini dokur.
Sen ne söylersen söyle, fayda etmez. O yine gider bildiğini okur.
 Kendi konuşur durur, sana ne diyeceğini unutturur.

Elalem ne der? Aman be güzelim boşver.
Onlardan gelecek iyilik, gidip az ötede gebersin.
Sen tek başına, hepsine yetersin.
Elalem ne derse desin..
Sen kendin olabildikçe güzelsin.


12 Mayıs 2015 Salı

Kimsin?


Şairin dediği gibiydi sanki;
"Baktım gülüşünden güzel şiir olur, sevdim gitti.."
Seni düşünürken gülmek en çok bana yakışıyor şimdi.
Öyle yerli-yersiz öylesine sebepsiz gülmek; adını koyamadığım huzurların, lezzetli yağmurları gibi ıslatıyor bedenimi.

-

Şimdiler de eşsiz bir keyif oluyorsun içimde, kuytularıma dokunuyorsun.
Küçük ayaklı, haylaz çocuklar gibi içimde koşup oynuyorsun.
Bazen gökyüzü gibi duruyor, bazen kuşlar misali uçuyorsun.
Seni her gördüğümde damla damla içime doluyorsun.

-

Resmine ne zaman dokunsa gözlerim sanki ömrü uzuyor kelebeklerin. 
Sesini ne zaman duysam sığmıyor içime içim.
Gidelim diyorum, tut elimden gidelim..
Gökyüzü denizim olsun bulutlar yelkenim.
Sen sadece benim ol, ben sadece senin.

-

Çünkü ben;
Dokunsan ağlayacak gibiyim, 
Gitsen çıldıracak,
ve sanki sevsen yetmeyeceğim.
Kendi içimde senli bir bilmeceyim.

Kimsin? 
Neyimsin?
Ne zaman bileceğim?





Ayten

Ne zaman İstiklâl'de yürüsem,
Markiz Pastanesi düşer aklıma,
Sonra Ayten'i düşünürüm.
Ellerim ceplerime gider, gözlerim uzaklara dalar ve içime bir 'Ümit Yaşar Oğuzcan' dolar.


Ne zaman içine girsem; gözlerim Ayten'i arar.
Ne yediğimin anlamı kalır bana, ne o an yaşadığımın.
Acaba hangisindeydi masaların?
Acaba Ayten'i nasıl vurdular?

-

Ben pek çok şiiri bilirim ezbere. Pek çok aşka şahit olurum şiirlerle. Ama şairin dediği gibi çok başkadır Ayten'in yeri..

"...Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim,
Ayten'i övecekseniz,
Ne âlâ oturabilirsiniz..."

-

Ne zaman İstiklâl'e düşse yolum, kendimi Markiz Pastanesi'nde bulurum.
Zaman durur, herkes kaybolur.

Ben ezbere bildiğim şiiri okurum,
Ayten başkasının olur,
Şair sevdiğini vurur..

Tam da o an düşünürüm.
Ayten bilseydi bu kadar sevildiğini,
Bilseydi "Milyon Kere Ayten" şiirini,
Kirletir miydi başkasına giderek yüreğini?

Şair olmanın gereği miydi kavuşamamak?
Ayten'e mi özgüydü şiir olmak?

-

Ne zaman Markiz Pastanesi'ne düşse yolum, 'Ümit Yaşar Oğuzcan'  olurum.
Önce Ayten'e aşık olurum.
Sonra da O'nu vururum.