14 Kasım 2015 Cumartesi

Ömür Dedikleri





Pamuk şeker satarak çıkarırdı nafakasını her günün, kocaman gözlükleri ağır gelirdi solgun yüzüne. 
Olmayan dişlerinin eksikliğiyle gocunmaz; durmadan, hiç durmadan gülümserdi Ali Osman Dede. 
Kıymetlisi Hasibe Nineyi görünce, bir tek ona değince türkü söylerdi gözleri. O malum türkününün her zaman ezberindeydi çünkü sözleri. 

En çok da haziranı severdi, çünkü aralıkta çok üşürdü elleri. Kış geldi mi ellerini ısıtamazdı cepleri. Pamuk şeker de yemezdi kimseler. Bomboş olurdu parklar ve bahçeler. 

Kimsesi yoktu Ali Osman Dede'nin, kimi de Hasibe'ydi, kimsesi de Hasibe. Gecesi de oydu gündüzü de.

Bir türlü ısınmayan, radyo sesleri eksik olmayan barakadan bozma bir odadan ibaretti yaşamak onlar için. Yazları sıcak olurdu elbet ama kışları hep serin. 

Bir küçücük radyosu vardı. Avuç içi kadardı. Bazen Zeki Müren çalardı, bazen de inat edip susardı. Söylenen her şarkı onlar içindi sanki, sıradaki şarkı Hasibe Nine içindi, ve sonraki şarkı yine Hasibe Nine için. 

Ağır aksak yürüyüşü meydan okurdu zamana. Taşı sıksa suyunu çıkarırdı nasıl olsa. "Delikanlıyım." derdi, "Kanım deli!" En çok böyle söylerken gizlerdi titreyen ellerini. En çok da böyle söylerken arardı gözleri gençliğini. 

-

Hasibe Nine'yi kaybettiğinde vurulmuştu kuşlarından. Günaydın demeyi unutmuştu çünkü güneş artık doğmuyordu. Elleri daha çok titriyordu sanki daha çok üşüyordu. 'Delikanlıyım.' dememişti o günden sonra hiç. Radyo dinlememişti. Yaz gelmişti ve ilk defa haziranı sevmemişti. 


*


Gün dedikleri geçmiş, ömür dedikleri bitmişti. Aza kanaat etmişti fakat çoğu bulmaya vakti yetmemişti. 
Öyle ki Ali Osman Dede hiç pamuk şeker yememişti.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder