23 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Kadın



Bir kadın tanıdım.
Uzun zaman önce,
Haklı çıkardı babamı
'Bazı kadınlar..' derdi,
'Öyle senin yazdığın şiirlere benzemez,
Bazı kadınlar şiir olmayı haketmez'
Gülerdi sonra.
Bense çılgına dönerdim.
Çünkü o zaman bir kadın tanımıştım
Çünkü o zaman
Onu çok severdim.


O gün bugün oldu.
Haklı çıktı babam.
Bazı kadınlar
Anlaşılmazmış yaşanmadan.



14 Kasım 2015 Cumartesi

Ömür Dedikleri





Pamuk şeker satarak çıkarırdı nafakasını her günün, kocaman gözlükleri ağır gelirdi solgun yüzüne. 
Olmayan dişlerinin eksikliğiyle gocunmaz; durmadan, hiç durmadan gülümserdi Ali Osman Dede. 
Kıymetlisi Hasibe Nineyi görünce, bir tek ona değince türkü söylerdi gözleri. O malum türkününün her zaman ezberindeydi çünkü sözleri. 

En çok da haziranı severdi, çünkü aralıkta çok üşürdü elleri. Kış geldi mi ellerini ısıtamazdı cepleri. Pamuk şeker de yemezdi kimseler. Bomboş olurdu parklar ve bahçeler. 

Kimsesi yoktu Ali Osman Dede'nin, kimi de Hasibe'ydi, kimsesi de Hasibe. Gecesi de oydu gündüzü de.

Bir türlü ısınmayan, radyo sesleri eksik olmayan barakadan bozma bir odadan ibaretti yaşamak onlar için. Yazları sıcak olurdu elbet ama kışları hep serin. 

Bir küçücük radyosu vardı. Avuç içi kadardı. Bazen Zeki Müren çalardı, bazen de inat edip susardı. Söylenen her şarkı onlar içindi sanki, sıradaki şarkı Hasibe Nine içindi, ve sonraki şarkı yine Hasibe Nine için. 

Ağır aksak yürüyüşü meydan okurdu zamana. Taşı sıksa suyunu çıkarırdı nasıl olsa. "Delikanlıyım." derdi, "Kanım deli!" En çok böyle söylerken gizlerdi titreyen ellerini. En çok da böyle söylerken arardı gözleri gençliğini. 

-

Hasibe Nine'yi kaybettiğinde vurulmuştu kuşlarından. Günaydın demeyi unutmuştu çünkü güneş artık doğmuyordu. Elleri daha çok titriyordu sanki daha çok üşüyordu. 'Delikanlıyım.' dememişti o günden sonra hiç. Radyo dinlememişti. Yaz gelmişti ve ilk defa haziranı sevmemişti. 


*


Gün dedikleri geçmiş, ömür dedikleri bitmişti. Aza kanaat etmişti fakat çoğu bulmaya vakti yetmemişti. 
Öyle ki Ali Osman Dede hiç pamuk şeker yememişti.




13 Kasım 2015 Cuma

Bana ait




Bazen üzüntümü gizlerim.
Mutlu sansınlar isterim.
Üzülürüm bazen,
İnsanım.


Elbet dağ gibiyim.
Ama dağ değilim.


4 Kasım 2015 Çarşamba

Sır Gibi






Tarifsiz bir ışık gibiydi kulağına dokunan. Kimsesiz bir ezgiydi sanki. Onu kendine çeken, yaklaştıkça derine en derine indiren. 

Kapı aralık kalmıştı. Ihlamur misali bir koku, o adını anımsayamadığı ezgiyle yayılmıştı. Yanıp yanıp sönen sokak lambası bir şeyler mırıldanıyordu sanki. İnce bir vızıltı o enfes sese karışıyordu. Rüzgar, her yaz gittiği sahil kasabasını anımsattı aniden. Alnının terlediğini hissetti. Avuç içleri ise buz kesmişti. Jilet kesiği gibiydi içindeki his. Keskin ve olabildiğince derindi. 

*

Katladı, kaldırdı. Öylece kenara koydu süslü lafları. His denilen şeyin boğazındaki düğümden ibaret değil miydi varlığı?  Onu anlatmak için süslü laflara ne gerek vardı? Dosdoğru söylese anlatılmaz mıydı?


Bir derdi vardı sır gibi sakladığı, anlatsa olmaz. Sussa hiç olmazdı. 

Kapı aralık kalmıştı. Girse olmaz. Girmese durmazdı.

Biz eskiyi yad edebildiği kadar gençti. Ve hep genç kalacaktı.







Tayfun Pala, nicesi mutlu yıllara..

3 Kasım 2015 Salı






Kaç kere hatırlarsınız babanızı gün içinde?
Görmek dahil değil.

Ben, bazen hiç,
Bazen hiç bile değil.