29 Ekim 2015 Perşembe

Ümit Yaşar Oğuzcan, Aşka Vesile





Şairin dediği gibiydi her şey. Mevsim çiçekleri gibiydi gözleri. Çiçek çiçek bakmayı ondan öğrenmişti. 

Aslına bakarsanız her şair biraz da ondan bahsetmişti. Her şiir biraz onunla başlamış, biraz da onunla bitmişti. 

Çok olmamıştı ona aşık olalı. Bir sabah uyanmıştı ve işte hepsi bu kadardı. Sayısını bilemediği, adını duymadığı kitapları okumak gibiydi onu tanımak. Hiç izlemediği filmleri anımsamak gibiydi. Hayatı anlamlı kılmak dedikleri, tam da bu olsa gerekti. Söylemek istedi. Seviyorum dese yetmeyecekti. Bir şiire başlasa bitmeyecekti. İçi tıkabasa doluydu gözleriyle, nasıl dökecekti? 

Önce Ümit Yaşar Oğuzcan'ı düşündü. Sonra ezbere bildiği şiirini, 'Milyon Kere Ayten'i.. 

"Sana uğramayan gemiler batsın!" dedi, "Senden geçmeyen trenler devrilsin.
Kapansın seni görmeyen gözler.
Seni, övmeyen diller kurusun!"

Dili tutulur gibiydi. Kendini bildi bileli ezberinde olan şiiri, neredeyse unutmak üzereydi. Kirpiklerine takılıyordu gözleri, kalbi göğüs kafesine sığmıyordu. 'Kirpiklerinin' diyordu, 'İmkanı yoktu rast-gele dizilmelerinin..' Kirpikleri birbirine değdikçe, uzuyordu dakikalar. Zaman, sancılı bir ağrı gibi geçmek bilmiyordu. Sonu geliyordu şiirin, sesi titriyordu. Sevmek bu kadar kolayken, söylemek neden bu denli zordu?

"Seni övmeyen diller kurusun!
İki kere iki, dört.
Elde var, sen!
Bundan böyle dünyada aşkın adı 'Sen' olsun."

Dedi ve yutkundu. Bundan sonrası herkesçe malumdu.




12 Ekim 2015 Pazartesi

Sancı




Neyi nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum aslında. Cümleler devrildikçe eziliyorum altında. Kelimeler kifayetsiz diyorlar hani, işte tam da öyle. Hangi kelime, hangi cümleye?
İçimde heryer heryerde.

Eskiyi anımsıyorum ara sıra, eski bir ceketin ceplerini yoklar gibi.. Hatırladıkça anlıyorum, insan olmak dedikleri en çok da bana yakışmıyor şimdi. Beni sahipleniyor oluşunuz geliyor hatırıma, korktuğumda nasıl da saklanırdım küçük bir çocuk gibi arkanıza. Kaplan kesilişinizi hatırlıyorum biri bana bir şey yaptığında.. Ve sonra sizi nasıl kaybettiğim geliyor aklıma. Yırtılıyor sanki ciğerlerim, ben böyle bir acıyı ömrümde hiç görmedim.

Bir kelime olsa şimdi mesela. İçimdeki tüm anlatılacakları derleyip toplasa. Ya da bir cümle kurulsa şimdi. Tüm pişmanlığım, o sancılı gecelerimle gün yüzüne çıksa. Bir mektup olsa ya da. Ben yazsam gidip sizin içinize dokunsa..

Ama olmuyor işte. Doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor. Öylesine bir zamandayım ki bazı kelimeler bazı anlamlara gelmiyor. Acı dediğin de büyüdükçe cümlelere sığmıyor.  

Gidişinizden beri, kaybolmuş bir çocuk gibi hissediyorum kendimi. Hep dönüp gelecekmişsiniz gibi sanki. Bir sabah uyanınca baş ucumda olacaksınız, kimbilir belki.

O zehirli hatayı yaptığım gün gibi karanlık her yer. Gittiğiniz şehirlerde sabah olmuyor. Çiçek dediğin buralarda zaten hiç açmıyor. Kuşlar dönmüyor göçlerinden. Yağmurun da yağmak gelmiyor içinden.. 

Ben aslında gelmeyeceğinizi biliyorum. Çok oldu keseli umudumu. Yüzünüzü zar-zor hatırlıyorum, sesiniz siliniyor kulaklarımdan. Bir tek kalbinizi hatırlıyorum, beni bir zamanlar içinde saklayan. 

Bazı geceler adını hiç bilmediğim sokaklarda buluyorum kendimi. Hala, hala imkansız bir umutla; sizi bulurum sanıyorum. Belki bir sokak size çıkar sonunda. Belki bir gece sabah olur sizi bulunca.. Ama olmayacak işte, olmayacak dünya tersine dönmedikçe. 

Pişmanlığı boyundan büyük olunca insanın, işte böyle oluyor. Ne anlatsa, ne yazsa, ne söylese bir türlü anlaşılmıyor..






Merve ve Özge'ye.
 Beni unutmamaları ümidiyle.

11 Ekim 2015 Pazar

Ankara'da Bir Gece





Dudakları kuruyordu. Ellerinde başlayan titreme, tüm vücudunu sarıyordu. 

Yağmur olabildiğince sakin yağıyordu. Sanki incitmek korkuyordu dalındaki kuşu. Aksine zil-zurna rüzgar, yağmur damlalarını örseliyordu. Ne yağmur dosttu rüzgara, ne rüzgar barışıktı yağmurla. Bir savaş misali akıp gidiyordu zaman çığlık çığlığa. 

Ağaçlar ıslanıyordu ve kuşlar çekinmişlerdi yuvalarına. Kendine hayrı olmayan sokak lambası umarsızca yanıp yanıp sönüyordu.

Hangi sokakta olduğunu düşünmüyordu hiç. Hangi şehirdeydi bilmiyordu. Zaman kayıp gidiyordu titreyen ellerinden. Yaktığı sigaralar arka arkaya tükeniyordu.