15 Aralık 2017 Cuma

devrilmeyen cümleler





..uzun zamandır kimseye anlatamamanın belimi büken yüklerinden kurtulurcasına, bardaktan boşanırcasına ve de sağanak bir yağmur kızgın toprakla buluşurcasına hem ferahlatıp hem de ürpertircesine sana, en çok da beni ben olduğum şekliyle anlayan sana, durmadan ve dinlenmeden; onu, beni yerle bir eden, virane eden onu bir kez fakat tastamam anlatmak, tek fakat milyonlarcasına bedel şekliyle anlatmak istiyorum.

defalarca kez yazmak istedim bunları sana, defalarca kez tam da bu satırda yutkunup kaldım. vazgeçtim, kağıdı buruşturdum attım ama onu buruşturup atamadım, katlayıp kaldırdım. çerçeve yaptım içime astım. ne vakit yazmak hasıl oldu bu satırları ne vakit anlatmak isyanı şaha kalktı içimde yeniden katını açtım özenle. kabuk bağlamasına yaralarımın, tozlanıp kaybolmasına anılarımın en çok ve en acımasızca ben izin vermedim. şimdi yeniden kağıt kesiği acıların beynimde zonklayan ızdırabıyla yazmak niyetindeyim bundan sonraki satırları..






3 Kasım 2017 Cuma

Seni Sevmek



Seni sevmek,

Deniz olmak sanki ılık yaz akşamlarında.
Seni sevmek,
Rüzgar olmak bir sahil kasabasında.

*


Deniz yoksa martı benim
Deniz varsa martı sen.








*Rumeysa Milli'ye. Çiçeğim. İyi ki doğdu şiiri.








25 Ağustos 2017 Cuma

..





Baba bir kere gel
Sökercesine çınarları yerinden
Devirircesine sehpaları
Yıkarcasına bütün dağları

Bir kere gel baba
Bul beni duvar diplerinde
Bul beni kapıların ardında
Bul beni günün karanlığında


Bir kere gel baba
Masallardaki devler gibi gel
Huzurla uyunan evler gibi gel

Baba bir kere gel
Tut elimden ayağa kalkayım
Uçurtmamı bir kez seninle yapayım
Sen önden yürü ben arkandan koşayım


Baba bir kere gel
Serçe parmağından tutayım
Başımı kaldırıp yüzüne bakayım
Sen gülümseyince bacağına sarılayım


N'olur baba
Bir kere gel
Görsünler
Babası gerçekten kahramanmış desinler


Bir kere gel baba
Yıllar geçti
Ben büyümedim hala.
Sen bir kere gel
Sonra yıkılsın dünya.



7 Temmuz 2017 Cuma

Aynı değilsiniz




Sabahattin Ali'nin canı Aliye ruhu Filiz
ve bir mektup yazmayan siz
Aynı mısınız?
Bence değilsiniz.



6 Temmuz 2017 Perşembe

üzülenler için








Bizi kim üzdü böyle? Gözlerimizdeki bu buğu niye?

Fatma teyze mi kızdı kayısı ağacına tırmandık diye? Gazoz şişesini düşürdük diye bakkal amca mı? Topunu patlattığımız şişman Rıza mı?

Kim üzdü?

Annemiz mi kızdı üstümüzü çamur ettik diye? Yoksa akşam ezanından sonra mı gittik yine eve? Seksek çizgisine mi bastık mızmız kızların? Dallarına mı takıldı uçurtmamız ağaçların?

Bizi kim üzdü böyle?

Lokum mu kalmadı bisküvi arasına? Bisikletimiz mi satıldı yok pahasına? Gol mü yedik yoksa toprak sahada? Yenildik mi diğer mahallenin toraman çocuklarına?

Yağ satarım bal satarım dedik de satamadık mı? Kovalandık da kaçamadık mı? Çanak çömlek mi patladı? 

Bunlardan daha fiyakalı derdimiz mi vardı?
Boşversek ya, anlayan anladı.





4 Temmuz 2017 Salı

ultimatom








bekleyişlerin vadesi doldu

sen gideli hayli oldu

ah içimin oyuğu

ah benim ince sızım

tüm şairlerin geçtiği kapıdayım

ya kendini hatırlat

ya da bırak unutayım






16 Haziran 2017 Cuma

Nicedir




Hangi kitabı açsam sen,
Hangi şiiri okusam sen,
Çiçek olup açsam,
Kuş olup uçsam,
Su olup taşsam,
Sen.


Nicedir düşünüyorum;
seni kendime ilikleyince
neden üşümüyorum?



6 Haziran 2017 Salı

05:24 şiiri





Gitmesine inanamadım bir türlü.
Zamanın böyle alelacele akmasına, inanamadım.


Dönmeyişini anlayamadım bir türlü.
Beni böyle alelade bırakmasını, anlayamadım.


Onsuzluğa alışamadım bir türlü.
Kör oldum.
Sonsuzluğa karışamadım bir türlü.
Kor oldum.








31 Mayıs 2017 Çarşamba

yara





Yarası büyük olanın ibrahim, acısı çok; yarası derin olanın sızısı ince olur. Şarabı doldur da gel şöyle karşıma otur.

ibrahim uzun zaman oldu iki kelam etmeyeli seninle. yolun düşmez oldu içime. halbuki yerim yurdum belli. yolum belli, sonum belli.

ah be ibrahim. yarası çok olanın güneşi doğmaz dediler inanayım mı? sokağı çıkmaz olur dediler, ağrısı bitmez olur. sen söyle, doğru mudur?

yaralar iyileşmez mi ibrahim? geçmez mi sızısı? hep mi bizi bulacak aşkın en belalısı? hep mi bizim kıracaklar kadehimizi, hep mi sökecekler içimizi?

ibrahim. uçurtma uçurmadık diye evvelinde, gökyüzü vermeyecekler mi şimdi bize? şiir okumadık diye düğüm düğüm mü olacak boğazımız?

hep mi ıssız kalacak sokağımız, hep mi kimsesiz kalacak durağımız?

ah be ibrahim, acısı geçmiyor bazı izlerin.
acısı geçmiyor bizlerin.




30 Mayıs 2017 Salı

her akşam aynı saatte




Izdırap yükü omuzlarımda diyordu, boynu büküklüğünü anlatırken. Oldu olası konuşmazdı dertlerinden. Sormadıkça söylemezdi. Zamansız ölülerin anıları kaplamıştı her yeri. Eski mobilyalar, tozlu pencere, saksıda kurumuş çiçek, duvardaki çerçeve. Her akşam bu saatlerde bir plak seçerdi. Her akşam bu saatlerde rakısını sek içerdi. Batmak üzere olan güneş bir perde gibi örtüyordu odanın içini ve odanın içiyle kendi içini. Gündüzün kalabalığı, hınca-hınç oluşu kayboluyordu gece olurken. Her akşam aynı saatte anımsıyordu onu. Aynı koltuğa oturuyordu onunla, aynı şişeden aynı rakıyı dolduruyordu. Zihninin zamana yenik düşmesine imkan vermemek içindi tüm bu tekrarlar. Onu, her akşam aynı saatte bu yüzdendi misafir edişi. Aslına bakılırsa oldu olası sevmezdi olmayan bir şeyi var etmeyi; sevmezdi hiç, giden birini gitmemiş farzetmeyi. Bunca sevmeyişine rağmen batağına düşmüş kötü bir alışkanlık gibi her akşam aynı saatte tekrar ediyordu bu ritueli.

Her akşam aynı saatte rakısı sek, kendisi tek kalıyordu.

Giden mi? Elbet dönmüyordu.





24 Mayıs 2017 Çarşamba

(S)EN




Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar,
Ben sevilmediğim için çirkinim.
Sen, bir deli martısın Boğaziçi'nde
Ben, Ankara'da garip bir serçeyim.

Senin omzuna dökülür saçların
Ben yollara düşerim
Sen ne zaman kızsan rüzgara
Ben uçurtmalara küserim.

Sen bir şarapsın kırmızı
Ben içine buz atılmış susuz bir rakı
Sen sokağın başı
Ben sokağın çıkmazı

Ah, içimin oyuğu
Ah, içimdeki ince sızı.
Yolumuz ayrı
Bundan gayrı




11 Mayıs 2017 Perşembe

İçimin Oyuğu






Kısa şiirleri sevdim oldum olası
Devrik ve eksik cümleleri
Saçlarını sevdim en çok
Bir de kirpik diplerini

Geçtiğin sokakları sevdim
Beklediğin durakları
Martılarını sevdim vapurlarının
Bir de saçlarını okşayan rüzgarları

İnce kitapları sevdim
Uzun öyküleri
Sana yazılan şiirleri 
Bir de sana dairleri




Ah benim ince sızım
Ah içimin oyuğu
Bir seni
Bir de İstanbul'un akşamüstülerini








21 Nisan 2017 Cuma

bilmediniz.




Sormadınız hiç.
Dinlemediniz.
Sormadınız,
Hiç bilmediniz.

*

Babalarıyla uçurtma uçuran çocuklar 
ve 
biz.
Aynı değiliz.

19 Mart 2017 Pazar

Lacivert İstasyon (II. Bölüm)





Pencerenin buğusunu sildi yamalı ceketinin epey yıpranmış dirseğiyle. Kompartımanın içine hapsolmuş gibi hissetti bir an. Kulaklarında uğulduyordu rayların tiz sesi. Devasa bir gürültü oluyordu sanki, giderek büyüyordu. Zihnini sarıyor oluşuna engel olmaya gücü yetmedi. Belki de böylesi uğultu kendini dinlemekten daha yeğdi.



Bir duvara çivi çakar gibi bu kompartımanın dışında, hiç bilmediği, gidip görmediği bir yerde sabitlemek istiyordu zihnini. Mıhlanıp kalmak istiyordu sonsuza dek. Kendi kalabalığında tek başına kalmak, herkes de her şey de sadece kendisi olmak istiyordu.



Büyüyünce ne olmak istersin diye sorsalardı gençliğinde, yeni doğmuş bir bebek olmak isterdi belki de. Unuttum diyebilmenin, hatırlamıyor olmanın birtakım sızılara faydasız olduğunu bilyordu elbet. "Yeni doğmuş bir bebek, ne muhteşem bir buluş!" diye geçirdi aklından. Tanrıya teşekkür etti bu harikulade buluş için. Dua etmeyi bilmezdi. İstemekle var edilmeyeceğini, inanmakla yok olunmayacağını epey zaman önce öğrenmişti. Tanrıyla olan bağı teşekkürlerden ibaretti. Gökyüzünün mavi oluşuna teşekkür etmişti bir keresinde. Bir keresinde de güneşin ses çıkartmadan doğuyor oluşuna. Bir uçurtma için teşekkür etmişti küçük bir çocukken sonra bir ağaca takılmıştı uçurtma. Teşekkür etmek için acele etmemesi gerektiğini o gün öğrenmişti. O bilmiyordu ama bunu Tanrı öğretmişti. Ne zaman hatırlasa o günü hep böyle geçirirdi zihninden.

Pencerenin buğusu ceketinin kolunu ıslatmıştı adamakıllı. Üşümek ile irkilmek arası bir hisle kompartımana döndü. Karşısında oturuyor oluşuna ve son bir saattir aynı anda tutuklu kalmış olmasına kaşlarını çatarak şaşırdı.



Penceredeki su buğusuna baktı önce. Sonra ıslanan koluna. Yanında oluşuna inanmak istercesine bir kez daha ona baktı.



Bir trene binmek ile o trenden inmek aynı anda olamazdı. Gitmekle kalmanın son bulmadığını gitmeden anlayamazdı.








22 Ocak 2017 Pazar

bir ah ki içimde!



giden dönmez diye bir şey yok ibrahim,
en çok da giden dönmeli.


haklısın ibrahim
milyon kere haklısın.
en çok da sen haklısın.
hatırlanmak, hatırlatmayı gerektirmemeli.
o kadar haklısın ki,
bilmemeli seven insan
unutmayı bilmemeli.
“seni hatırladım.” demek, “unuttum.” demektir ibrahim.
“unuttum.” demek de hatırlamak.
sence hangisi doğru?
hangisine doğru inanmak?

hatırladım derken unutmasına mı yanayım?
unuttum derken hatırlamasına mı yanayım?
ah ibrahim
ben neden hep ondan yanayım?

ibrahim içimde bir oyuk
kimi sevsem kaybediyorum.
ibrahim içim yangın
kime dokunsam alev alev.
içimde depremler ibrahim
neyi yapsam yerle bir.
bir ah ki içimde!

bir Allah biliyor, bir de sen bil.




20 Ocak 2017 Cuma

Leyla






Leyla, Mecnun'muş,
Mecnun da Leyla.
sen hiçbirisin,
ben ikisiyim
aynı anda.









4 Ocak 2017 Çarşamba

Kuşlanmak



ben bir kuş olsaydım,
suyun üzerinde uçardım en çok.
göğe gererdim göğsümü.
rüzgara bırakırdım kendimi.


bir kuş olsaydım,
hiçbir ağaca konmazdım.
hiçbir dalda durmazdım.
hangi kuş, neredeyse,
ben hiç orada olmazdım.
uçardım boyuna
uçardım
uçardım

eğer ben bir kuş olsaydım 
hiç durmazdım
uçardım



çok üzgünüm.
kuş olmadığım için çok üzgünüm.