30 Mayıs 2017 Salı

her akşam aynı saatte




Izdırap yükü omuzlarımda diyordu, boynu büküklüğünü anlatırken. Oldu olası konuşmazdı dertlerinden. Sormadıkça söylemezdi. Zamansız ölülerin anıları kaplamıştı her yeri. Eski mobilyalar, tozlu pencere, saksıda kurumuş çiçek, duvardaki çerçeve. Her akşam bu saatlerde bir plak seçerdi. Her akşam bu saatlerde rakısını sek içerdi. Batmak üzere olan güneş bir perde gibi örtüyordu odanın içini ve odanın içiyle kendi içini. Gündüzün kalabalığı, hınca-hınç oluşu kayboluyordu gece olurken. Her akşam aynı saatte anımsıyordu onu. Aynı koltuğa oturuyordu onunla, aynı şişeden aynı rakıyı dolduruyordu. Zihninin zamana yenik düşmesine imkan vermemek içindi tüm bu tekrarlar. Onu, her akşam aynı saatte bu yüzdendi misafir edişi. Aslına bakılırsa oldu olası sevmezdi olmayan bir şeyi var etmeyi; sevmezdi hiç, giden birini gitmemiş farzetmeyi. Bunca sevmeyişine rağmen batağına düşmüş kötü bir alışkanlık gibi her akşam aynı saatte tekrar ediyordu bu ritueli.

Her akşam aynı saatte rakısı sek, kendisi tek kalıyordu.

Giden mi? Elbet dönmüyordu.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder