Bir veda devriliyordu aşkın takvimine. Anılar, o kahkaha
dolu anılar doluyordu eski püskü valizlere. Zaman geçmekle yükümlü olduğunu
unutmuştu sanki. Hava yağmura durmuş, bulutlar güneşi tutmuştu. Kuşlar, bir
kara matemde susmuştu. Şehrin soğuk rüzgarları dudaklarını kurutuyordu son kez.
Ağzında dağılıyordu kelimeler, bir türlü
'Elveda' diyemiyordu. Gitmek istedikçe kalmaya meylediyor ve kalmak istedikçe
gitmeye geç kalıyordu.
Biliyordu. Giderken onu yanında götürecek, kendini de
orada bırakacaktı. Otobüsün geri manevrasında tutuklu kalacaktı.
Elini tutmayı
geçirdi aklından. Tutarsa yanacaktı. Kokusunu düşündü. Bir onsuzluğa kaç nefes
yeterdi? Kokusunu duymak neden tüm çiçeklere bedeldi? Gülüşüne nasıl veda
edecekti? Peki günler, gülüşü olmadan nasıl geçecekti?
Saatine baktı, vakit
tamamdı.. Avaz avaz susmuşken, kirli bir kelime düştü dudaklarından. Giderken
ona bıraktığı tek şey, zehirli bir "Hoşça kal" dı.
Kim gitti, kim
kaldı? Hiç bir zaman anlaşılamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder