2 Mayıs 2015 Cumartesi

Günaydının Sabahı


Bir sabah en keyifli günaydınlarla uyanmaya başladığını hatırladı. En karanlık geceler tek bir günaydınla silinip gitmişti adeta. Bir gülümseme, tek bir kelimeye buncasına güzelliği nasıl sığdırabilirdi? Hayret bir şeydi.

"Bir günaydın." diye düşündü. "Bir sabaha hiç yakışmamıştı bu kadar?"  Günaydın diyemedi karşısında. Alışık değildi ki güneşin odasında doğmasına. Rüya dese değildi, gerçek olmak için de fazla enfesti. Kalbini hissediyordu, göğüs kafesinin duvarlarında hırpalıyordu kendini. Küçük bir serçenin kalbi gibi atıyordu pıtır pıtır. 'Uyanmak, sadece uyanmış olmak mutlu edebilir miydi bir insanı?' Taze demlenmiş çay kokusu sinmişti odasına, güneş ışıkları eskimiş perdeyi yırtıyordu adeta. Aydınlık, çay bardağından tüm odaya yansıyordu. Gözlüğünü ararken kuş seslerini fark etti. Onlar hiç bir sabah böyle ötmemişlerdi. Acaba daha önce hiç ötmüşler miydi? Doğrulup kalktığında ilk adımını atan bir bebek gibi hissetti kendini. "Şey.." dedi. "İlk adımı nasıl atıyorduk?"

Gözlüğünü taktığında yerli yerine oturdu her şey. Masa her zamanki yerindeydi. Çayın kokusu, onun kokusuna karışmıştı. Taze çiçekler gibi kokuyordu. Gülümsemesi mi daha güzeldi, saçlarının omzuna dökülüşü mü? Hangisini seyretmeliydi uzun uzun. Düşünceleri 'ellerine' gitmesin diye gayret ediyordu. Elleri.. Hayret bir şeydi.

Düşünceleri bıçak gibi kesilmişti. O, bir şarkı mırıldanıyordu masadaki papatyaları kırık vazoya yerleştirirken. Sanki kuşlar eşlik ediyordu ılık rüzgarlarla. Kuşları kıskanmadan edemedi. 'Ne kadar da lezzetliydi dudaklarında sözler' diye geçirdi aklından. Dinledikçe derine, en derine çekiyordu ruhunu.

"Yana yana kül olsam her an, yine de senden ayrılamam
Yoluna adadım ömrümü ben sensiz olamam."

Bir ses, bunca gürültüye tek başına yeterdi. Günler nice güzel sabahlara gebeydi onunla. Nice güzel kahvaltılar bekliyordu sırada.  Yapılacak çok şey, görülecek çok yer vardı.
Ona yaklaştıkça artıyordu kokusu. Adım atmak hiç bu kadar anlamlı olmamıştı o küçücük odasında. Sarıldı çiçekleri düzeltirken arkasından. Kokusundan yeşeriyordu sanki ciğerleri, içine doluyordu tüm ilk bahar çiçekleri. "Günaydın" dedi.

-

Zaman nasıl geçebilirdi? Saatler nasıl bitirebilirdi ömür denilen mesafeyi? Güneş nasıl vazgeçerdi doğmaktan? Nehirler nasıl durabilirdi akmadan? Olmazdı.

Aşk var oldukça dünya son bulmazdı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder