Bir
sabah en keyifli günaydınlarla uyanmaya başladığını hatırladı. En karanlık
geceler tek bir günaydınla silinip gitmişti adeta. Bir gülümseme, tek bir
kelimeye buncasına güzelliği nasıl sığdırabilirdi? Hayret bir şeydi.
"Bir
günaydın." diye düşündü. "Bir sabaha hiç yakışmamıştı bu kadar?" Günaydın diyemedi karşısında. Alışık değildi ki
güneşin odasında doğmasına. Rüya dese değildi, gerçek olmak için de fazla
enfesti. Kalbini hissediyordu, göğüs kafesinin duvarlarında hırpalıyordu
kendini. Küçük bir serçenin kalbi gibi atıyordu pıtır pıtır. 'Uyanmak, sadece
uyanmış olmak mutlu edebilir miydi bir insanı?' Taze demlenmiş çay kokusu sinmişti
odasına, güneş ışıkları eskimiş perdeyi yırtıyordu adeta. Aydınlık, çay
bardağından tüm odaya yansıyordu. Gözlüğünü ararken kuş seslerini fark etti. Onlar
hiç bir sabah böyle ötmemişlerdi. Acaba daha önce hiç ötmüşler miydi? Doğrulup
kalktığında ilk adımını atan bir bebek gibi hissetti kendini. "Şey.."
dedi. "İlk adımı nasıl atıyorduk?"
Gözlüğünü
taktığında yerli yerine oturdu her şey. Masa her zamanki yerindeydi. Çayın kokusu,
onun kokusuna karışmıştı. Taze çiçekler gibi kokuyordu. Gülümsemesi mi daha
güzeldi, saçlarının omzuna dökülüşü mü? Hangisini seyretmeliydi uzun uzun. Düşünceleri
'ellerine' gitmesin diye gayret ediyordu. Elleri.. Hayret bir şeydi.
Düşünceleri
bıçak gibi kesilmişti. O, bir şarkı mırıldanıyordu masadaki papatyaları kırık
vazoya yerleştirirken. Sanki kuşlar eşlik ediyordu ılık rüzgarlarla. Kuşları
kıskanmadan edemedi. 'Ne kadar da lezzetliydi dudaklarında sözler' diye geçirdi
aklından. Dinledikçe derine, en derine çekiyordu ruhunu.
"Yana
yana kül olsam her an, yine de senden ayrılamam
Yoluna
adadım ömrümü ben sensiz olamam."
Bir ses,
bunca gürültüye tek başına yeterdi. Günler nice güzel sabahlara gebeydi onunla.
Nice güzel kahvaltılar bekliyordu sırada. Yapılacak çok şey, görülecek çok yer vardı.
Ona
yaklaştıkça artıyordu kokusu. Adım atmak hiç bu kadar anlamlı olmamıştı o
küçücük odasında. Sarıldı çiçekleri düzeltirken arkasından. Kokusundan
yeşeriyordu sanki ciğerleri, içine doluyordu tüm ilk bahar çiçekleri. "Günaydın"
dedi.
-
Zaman
nasıl geçebilirdi? Saatler nasıl bitirebilirdi ömür denilen mesafeyi? Güneş
nasıl vazgeçerdi doğmaktan? Nehirler nasıl durabilirdi akmadan? Olmazdı.
Aşk var
oldukça dünya son bulmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder