4 Kasım 2015 Çarşamba

Sır Gibi






Tarifsiz bir ışık gibiydi kulağına dokunan. Kimsesiz bir ezgiydi sanki. Onu kendine çeken, yaklaştıkça derine en derine indiren. 

Kapı aralık kalmıştı. Ihlamur misali bir koku, o adını anımsayamadığı ezgiyle yayılmıştı. Yanıp yanıp sönen sokak lambası bir şeyler mırıldanıyordu sanki. İnce bir vızıltı o enfes sese karışıyordu. Rüzgar, her yaz gittiği sahil kasabasını anımsattı aniden. Alnının terlediğini hissetti. Avuç içleri ise buz kesmişti. Jilet kesiği gibiydi içindeki his. Keskin ve olabildiğince derindi. 

*

Katladı, kaldırdı. Öylece kenara koydu süslü lafları. His denilen şeyin boğazındaki düğümden ibaret değil miydi varlığı?  Onu anlatmak için süslü laflara ne gerek vardı? Dosdoğru söylese anlatılmaz mıydı?


Bir derdi vardı sır gibi sakladığı, anlatsa olmaz. Sussa hiç olmazdı. 

Kapı aralık kalmıştı. Girse olmaz. Girmese durmazdı.

Biz eskiyi yad edebildiği kadar gençti. Ve hep genç kalacaktı.







Tayfun Pala, nicesi mutlu yıllara..

3 yorum: