İçinin kuytularında vakitsizliğin yorgunuydu nedensizce. Zamandan bi-haber, çarelerden bi-çareydi damarında akan kan. Yorgun desem değildi, ölü toprağını üzerinden atan bir kardelen gibiydi belki. Çiçek açan kayısı ağacı gibi, bir bebeğin ilk hıçkırığı gibiydi. Kimi zaman doğan gün misali yeniydi, kimi zaman tam tersi eski.
Aslında şairin dediği gibiydi her şey. Seyahatler çekiyordu içi. Buğulu camlar ardında vedalara şahit olmalıydı. Göğüs germeliydi hüzünlere. Buruk bir vedanın gözyaşları kadar sağanak sağanak yağmalıydı. Sokak lambasının cılız ışığında ya da bir trenin simsiyah dumanında yeniden kalkmalıydı ayağa. Kardelen misali, gerinmeliydi gururla günışığında.
Geçmişin tozlu ceplerinde buruşmuş bir kağıt gibiydi zihni. Düşündükçe çıkamaz olmuştu işin içinden. Yarım-yamalak düşüncelerine tutunuyordu var gücüyle.
Boşa koysa dolmuyor'la doluya koysa almıyor'un arasındaki ince çizgideydi. Durup-düşünmeden edemedi. Zaman mı ona yenik yoksa o mu zamana esirdi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder